Size sıcak bir ağustos gününden yazıyorum şimdi. Sanki zamanda ileriye doğru az bir süre yolculuk yaptım da, aradaki ayları atlayıverip geldim ağustosa konuverdim. Çin'in kendi içinde meşhur "Wuhan" sıcağıyla tanıştık istemeden de olsa. İncecik giyinmek işe yaramıyor, derimi söküp atasım var sıcaktan, ama ne yaptım ettim, kıpırdamak istemeyen kendimi şöyle bir dürtüp, oğlumun pastasını yapmaya koyuldum yine de. Temamın buzlar diyarı kutuplar olması bile yetmedi serinlememe. Pastayı güç bela bitirdim klimalar eşliğinde ama, gördüğünüz fotoyu 10 saniye içinde çekmek zorunda kaldım. Dolaba koyarken üzerinde su zerrecikleri oluşmuştu bile. Acaba ne günah işledim de bu cehennem gibi yere düştüm ben? Peki daha da önemlisi, asıl ağustos ayında ne yapacağım ben?
Buranın insanı alışmış anladığım kadarıyla. Şimdi anlıyorum market vs. reyonlarında, neden kışın değil de, baharda şemsiye çeşitlerinin yer almaya başladığını. Son iki haftadır sokaklar şemsiyeli kadınlarla dolmaya başladı. Bunun birinci sebebini biliyorum, Çinli kadınlar bronzlaşmaktan en az fare görmekten korkar gibi korkuyorlar. Çinliler'e göre beyazlık, asaletin ve zenginliğin simgesi. Öyle ya, tarlada çalışan köylülerin hem çalışıp hem şemsiye tutmak gibi bir lüksleri yok, onlar otomatikman kararıyorlar. Böylece tarlada çalışanla, çalışmaya ihtiyacı olmayanın farkı belli oluyor hemen. Geçmişlerinden gelen bu korku, bu daha az kentleşmiş şehirde de aynen devam ediyor. Bana da bu kokoş şemsiyeli hanımları gülümseyerek(sırıtarak) izlemek kalıyor. Bazen de gözlüğümü çıkarıp, yüzümü güneşe dönüyorum içime çekmek istercesine, biliyorum dehşete kapılıyorlar benim adıma :) Bir de doğuştan koyuca renkte doğmuşlar için tüm bilindik bilinmedik, pahalı-pahasız kozmetik markaları "beyazlatıcılı" kremler, losyonlar, el kremleri hatta maskeler üretmişler. Yazın buraya kömür karası döndüğümde ne olacak çok merak ediyorum, hatta şimdiden hayal edip kıkır kıkır gülüyorum kendi kendime :)
Laf yine alakasız yerlere gitti, konuya döneyim; bu pastayı yapmak için kayınvalidemin gelişini bekledim biliyorsunuz. Kendisi sağsalim "çekik gözlüler diyarı"na ulaştı. Şimdi evim bir değil on kişi gelmişçesine doldu. Oğlum ise aylardır -çoğunlukla- süre gelen yalnızlığına veda etti. İçim rahat, planladığım kutlamayı da bugün yaptık hep beraber. Menümüzde sadece pasta vardı, biraz da abur cubur. Benim için önemli olan geriye baktığımda oğlumun ikinci yaşını kutladığımızı belgelemekti. Yapamasaydım çok üzülürdüm. Umarım seneye daha kalabalık, çeşidi bol bir menüyle karşınızda olurum. Haa bu arada erik meselesi ne oldu acaba diyorsanız, lütfen yazının sonundaki resme bir gözatın ;)
Bu pastanın pandispanya tarifini
Ruki'den aldım ama ölçülere sadık kalamadım. Tadı inanılmaz güzeldi fakat bana kalırsa biraz daha brownie kıvamında bir kek oldu. Hatta bu kek çeşitli şekillerde traşlanıp, krema koymadan bile kullanabilir. Ben yine de yoğun çikolata tadını azaltmak için krem şanti hazırlayıp ara katları ve sıvamasını da bununla yaptım. Fakat kekin dokusu çok sık ve ağır olduğu için bir katı paramparça oldu. Parçalanan katı bir yap-boz gibi birleştirip orta kat olarak kullandım. Neticede keserken veya yerken sorun olmadı ama düzeltene kadar ömrümden ömür gitti :)
Yine de bu keki tek başına bile tadına doyamadan yiyebilirsiniz, pasta yapmanız şart değil, bu benim hayatımda yediğim en nefis çikolatalı kekti.
Malzemeler:Yarım su bardağı kakao
2 su bardağı un
Bir çimdik tuz
150 gr. bitter çikolata
150 gr. tereyağı
4 yumurta
1,5 su bardağı toz şeker
1 portakal kabuğu rendesi
1 su bardağı süt-İçine bir yemek kaşığı limon suyu koyup 10 dk. bekletin
1 tatlı kaşığı kabartma tozu
1 paket şekerli vanilin
Tereyağı ve bitter çikolataları birlikte benmari usulü eritelim, bir kenarda soğumaya alalım. Kakao, un ve kabarma tozunu birlikte bir kaba birlikte eleyelim. Bir başka kapta yumurta, şeker ve portakal kabuğu rendesini şeker eriyene kadar en az 7-8 dakika çırpalım. İçine yağlı-çikolatalı karışımı ekleyelim ve tekrar çırpalım. Limonlu sütü de karşıma ekleyip çırptıktan sonra unlu karışımı azar azar ekleyip sadece karışacak kadar çırpalım. 23 cm'lik kalıbımıza dökelim ve 175 dereceye önceden ısıtılmış fırınımızda yaklaşık 45 dk pişirelim.
Ara katları için 2 paket krem şantiyi 1,5 su bardağı sütle çırpalım. Kekimizi iyice soğuduktan sorna 3 kata ayırıp, krema ile dolduralım.
Pastamın Pingu ve en yakın dostu olan fok balığı karakterlerini oluşturabilmek için
Lorraine'in yaptığı Pingu'lu bir pastadan ve Çin youtube'u olan youku'daki bir
pingu filminden yararlandım. Sonuç olarak oğlum ekranda görüp bayıldığı Pingu'yu sonunda ele geçirmenin hazzını yaşadı.
Aşağıda pastamın diğer yapım aşamalarını inceleyebilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder