Dost kelimesini herkes için kullanırmısınız ?
Ben kullanmam, kullanamam...
Hele de bu kişi; okul yıllarından ya da mahalleden çocukluk arkadaşınız değilse, daha zordur bana göre...
Ama blogum bana uzun zaman önce öğretti ki, sanal ortamda, üstelik ileri yaşlarda, olağanüstü iyilikte, yüreği kocaman insanlar ile tanışmak, kısa zamanda dost, arkadaş seviyesine gelmek çok mümkün :)
İşte; önceleri sadece ayıla bayıla
Eya's Cookies adlı blogunu takip ettiğim, fotoğraflarının naifliğine, tariflerinin zorluğuna, hayran oldum
Zehra'cığım da benim bu anlattığım şekilde dostum...
Sadece bloglarımıza yorum yazmak dışında bir süredir mektuplaşıyorduk, Zehracığımla. Yılbaşında; "sana kart göndereceğim, adresini verirmisin" diye beni kandırıp :) kart yerine kocaman bir hediye gönderen zarif Zehracığım; "Şubat gibi Türkiye'de olmayı planlıyorum" dediğinde; "sakınnn, beni görmeden ayrılma buralardan, vallahi küserim" dedim :)
Kırmadı beni, ziyaretime geldi, ne iyi etti...
Birbirlerinin bloglarını da takip eden, blog sahibi dostlarım bilirler, bizler, ilk kez karşılaştığımızda, klasik giriş sohbetine gerek duymayız :) Çünkü aynı zevklere, aynı hobiye sahibiz, aynı şeyleri konuşmaktan keyif alıyoruz.
Birbirimizin evlerindeki, çatalı bıçağı, bardağı biliyoruz :) Nereye gitmişiz, kimleri ağırlamışız zaten biliyoruz.
Bu yüzden;
"senin kırmızı kadehlerine çok uyar, diye düşündüm" deyip, keçe çiçekli bardak süsü getirmiş...
"hani sen "baharatlı tereyağ" yapmıştın ya, işte ben markette çok özel bir karışım buldum, bir de bununla dene" deyip, bir baharat karışımı getirmiş...
Telefonda; "ben çok hastayım, hiç bir hazırlığım yok ama sen yinede gel mutlaka" dediğim için, elinde kocaman mis kokulu br çiçek buketi ile gelmiş...
Ahh Zehra'cığım ben sana ne diyeyim daha...
Bu arada, hayatım boyunca yaşamadığım kadar ağır bir grip geçiriyorum, dört gündür. Öksürük, hapşırık, burun akıntısı bir yana, gözlerimi açıp, ışığa, camdan dışarıya dahi bakamıyordum, bu gün birazcık daha iyiyim, kafamı havada tutabiliyorum en azından...
Hastalığımı bahane gösterip, hazırlıksızlığımı da örtbas etmek için :) işte bu samimiyetten yararlandım ve...
"Zehra, açmısın ?, azıcık kerevizim var, birazda pilav, hadi gel yiyelim" deyip, direk mutfağa aldım onu.
Bir yandan yedik, bir yandan sohbetin gözüne vurduk :)
Saatler nasıl geçti anlamadım, kalkmak istedikçe oturttum onu yerine :)
Zehra'cığım, çok sevindim, seni, gülen yüzünü gördüğüm, canlı canlı sarılabildiğim için.
İnşallah muhabbetimiz, uzun yıllar, artarak devam eder, şekercim...
Zehra'cığımın yılbaşı hediyesi olarak gönderdiği; kanaviçe runner. Üzerine kurşun kalem benzeri bir boya ile desenler çizilmiş. Ben işaretlerin üzerinden işliyorum, işlemesi bittiğinde yıkayacağım ve çizgiler yok olacak, işleme kalacak geriye. Çok kolay ve çok zevkli :)
"Ben de işlemek isterim böyle bir şey" diyorsanız, tuhafiyelere bir göz atın derim. RICO markası, Türkiye'de varmı bilemiyorum ama DMC nin çok hoş modelleri var, kendinden çerçeveli, desenli gibi.
Zehra, bununla aslında birden fazla hediye göndermiş oldu bana, hem işlerken büyük keyif alıyorum, hem de sofralarımda büyük bir keyifle kullanacağım, süper fikir değil mi? :)
Yorumlar
Yorum Gönder