BENDEKİ SON DURUM; BAŞLIKTAKİ GİBİDİR. :)Evet biliyorum çok zaman oldu, hala bu gariban sayfaya gelip bakan, şu yazacaklarımı okuyacak olan kaldı mı, bilemem. Amma velakin ben çok özledim blogumu.
Bugün belki inanmayacaksınız ama bu yazıyı yazabilmek için kendimden randevu aldım adeta, işlerimi toparladım, bazılarını erteledim, çayımı aldım yanıma ve başladım yazmaya.
Önceden bir planda yapmadım ne yazacağıma dair, geri dönüp silmeyeceğim de! İçimden geldiği gibi yazacağım.
Son zamanlardaki iş yoğunluğum malum, başta sadece hafta sonu olarak başlayan kurabiye ve pasta kurslarım artık neredeyse tüm haftaya yayılan tam zamanlı bir iş haline geldi. Şikayetçi miyim? kesinlikle hayır, sevdiğim bir hobi iken çok tatlı, çok şeker bir işe dönüşen, işim var benim... :)
Bu yoğunluktan nasibini kötü şekilde alan tek yer; mutfağım. Şu kadarını söyleyeyim farklı bir işte çalışıyorsanız, akşam eve gelince mutfak adeta bir terapi! Yorgunluk attığınız, kafanızı dağıttığınız bir huzur köşesi. Ama tüm gün boyunca mutfakla, kurabiye ile pasta ile uğraşıyorsanız, akşam eve geldiğinizde artık görmek bile istemediğiniz bir mekan haline geliyor. Akşam yemekleri; tost, menemen ve çeşit çeşit makarna dan vs. den oluşmaya başlıyor. En azından bende böyle...
İşte çok sevdiğim işim ile ilgili tek sıkıntım bu. :(
Hele benim gibi bir yemek blogu yazıyorsanız, vay halinize :) Ne var ki, ne yazacaksınız...
Beni bilirsiniz, bloguma çok ama çok özenirim. Basit bir tarifi bile en az iki saat alır yazmam. İşte bu nedenle bu aralar Facebook favorim :) Orada tam bir vur-kaç mantığı var. :)
Günlük gelişmeleri bir cümle ile attırıveriyorum, oldu bitti.
Hatta evimin görüntülerini, sofralarımı, Dukan diyetim ile ilgili gelişmeleri, doğum günü fotoğraflarını bile paylaştım orada...
Facebook'tan takip edenler bilir, Dukan ile ilgili yazdıklarımı; "Sevgili Günlük" diye yazıyorum.
Geçen gün tam bunu yazarken dedim ki; "Müge senin bir günlüğün var zaten, adı üstünde blog!, neden oraya hiç bir şey yazmıyorsun" :)
Ve başta da dediğim gibi, bugün hepsini buraya yazmaya karar verdim...
Hadi buyurun okumaya... :)
Sırayla gidelim, önce; "Yeni evimiz hayırlı olsun buluşması" :)
Üzerinden haftalar geçmiş, oysa bana dün gibi geliyor. :) Biliyorsunuz bizim düzenli aralıklarla ve güzel bahaneler ile buluştuğumuz şahane bir blog grubumuz var.
Son zamanlarda sadece baby shower, hoş geldin bebek ve diş buğdayı şeklinde geçse de aslında her buluşmamızın bir teması, bir nedeni var.
Benim konseptim; yeni ev olduğu için ortamı süsleyecek bir neden yoktu :) O yüzden süs olarak sadece içine lokum yerleştirdiğim isim kutularını, yemek kartlarını ve taze çiçekleri tercih ettim.
Bahar havasında oldu yani. :)
Bu buluşmalarımızın en güzel yanı; katılan herkesin bir çeşit -hatta bazen iki çeşit- ile gelmesi. :)
Böylelikle ev sahibi hemen hiç yorulmamış ve sofrasına daha fazla özenebilmiş oluyor.
Bilirsiniz; kalabalık yemek davetlerinde günler öncesinden ne yapacağımıza karar verme telaşına düşeriz. Bir iki gün kala hazırlıklara başlarız, sabah erkenden kalkar, son anda taze yapılması gerekenleri hallederiz.
Bütün bunları yaparken de çoğu zaman sofrayı kuracak, hazırladıklarımızı şık bir şekilde sunacak takatımız kalmaz.
Ve cümleler hep şöyle kurulur sofrada; "aslında niyetim şunu da yapmaktı, böreği şu şekilde sarmaktı ama zamanım yetmedi".
Ya da en azından ben böyleyim diyeyim, genele yayıp tüm hanımlara haksızlık etmeyeyim. :)
İşte bizim buluşmalarımızda böyle bir cümle olmuyor, gayet sakin bir gün önceden profiterolleri hazırladım, ertesi gün kısırı yaptım, sakin sakin soframı kurdum ve hazırlanıp beklemeye başladım. Sıfır yorgunluk!
Düzenli olarak toplanan tüm hanımlara bu sistem şiddetle tavsiyemdir. :)
Her buluşmada benden istenen genellikle;
Kısır olur. Hatta Yaso'mun deyimi ile kısır döngü. :)
Ben her seferinde; "Bu sefer başka bir şey yapsam mı? dedikçe, "Yok biz o kısır döngü içinde kaybolmak istiyoruz" derler. :)
Evimdeki davette de kuralı bozmayıp, kısır döngüye girdim elbette :) ama bu kez yanına bir çeşit daha ekleyip, uzun zamandır yapmadığım
Profiterol'ü ekledim. Hem klasik, hem de
Çilek Soslu'sundan... :)
Tuzlu Büfesi; Dereotlu Pamuk Poğaça, Üç Renkli Börek, Tavuklu Yoğurtlu Etimek Salatası, Mini Pizza, Kısır, Kuru Börülce Salatası ve Avcı Böreğinden oluştu...
Tatlı Büfesinin başrol oyuncuları ise; profiterol, Krem Karamelli Kek, Reçelli Düğme Kurabiye ve çeşit çeşit makaronlardı. Anlayacağınız üzere biz daha çok tuzlusever bir grubuz. :)
Bu kadar tatlıdan, börekten nefis lezzetlerden sonra, artık geçelim Dukan Diyeti'me. :)
Aslında bu diyet ile ilgili sizlere daha detaylı bir yazı yazacağım inşallah ama şimdide kısaca söz edeyim. :)
Uzun zamandır kilolarımdan şikayetçiyim malumunuz, bunun için denemediğim rejim, yöntem kalmadı diyebilirim. Diyetisyene gittim, spora gittim. Yok olmuyor, her yeni denemenin sonunda kilolar fazlasıyla geri dönüyordu.
En son tartıya çıktığımda ibre 69.8 i gösterdi ve ben neredeyse ağlayacaktım. Allahtan yetmiş demedi, iki yüz gr. ile yırttım yoksa hüngür hüngür ağlardım sanırım, yetmiş kilo;
benim için çok psikolojik yıkım noktası çünkü...
Uzun zamandır internette hemen her yerde karşıma Dukan diyeti çıkıyordu, facebookta kilomdan sürekli şikayet ettiğim için; "neden Dukan'ı denemiyorsunuz?" önerileri geliyordu ama ben oralı olmuyordum açıkçası.
Dukan'a değil, kendime olan inancımı kaybetmiştim sanki, hatta neredeyse kendimi bu halimle kabullenmeye bile başlamıştım.
Ama birdenbire fikrim değişti, hem de bir dakika içinde. :)
Sevgili
Nilay'ın blogunu fırsat buldukça keyifle takip ederim, özellikle sık güncelleme konusundaki azmine hayranım. :) Bir süredir Dukan diyeti yaptığını yazılarından okuyordum ama sadece okuyordum açıkçası.
Ta ki onun, mangal partisindeki manken kıvamına gelmiş halini görünceye dek.! İşte benim kırılma noktam o an oldu. Ertesi gün kitabı aldım, hafta sonu okuyup, ezberledim ve 7 Mayıs Pazartesi günü başladım.
Başladığım andan itibaren pek çok yorum ve mail aldım okuyucularımdan, çoğu; "sakın başlama, çok tehlikeli" diyordu ama ben onlara hep aynı yanıtı verdim. Lütfen kitabı okuyun, ondan sonra yorum yapın. :)
Dukan Diyeti eğer kitabı okuyarak, anlayarak, bilinçli şekilde yaparsanız, hiç bir tehlikesi olmayan, son derece başarılı bir diyet bence...
Benim Dukan'a karar verme nedenim çok basit; Disiplin!...
Ben yapı olarak -yemek söz konusu olduğunda- iradesi zayıf biriyim ve normal rejimler bana pek uymuyor. Örneğin; diyetisyen bana; "sabahları bir tatlı kaşığı reçel yiyebilirsin" mi diyor, o oluyor üç tatlı kaşığı. "Akşam üç dört tane ceviz yiyebilirsin" mi diyor, o oluyor bir kase kuruyemiş!
Üstelik normal diyetlerde kilo verme hızı çok yavaş ve bu da insanı demotive edip, "aman zaten veremiyorum" deyip, bırakmaya yöneltiyor.
Dukan'ın ilk evresinde yani Atak döneminde birden iki üç kg. veriyorsunuz ve bu sizi bir sonraki; haftada ortalama bir - bir buçuk kilo verdiren, seyir evresine mutlulukla başlamaya, hiç bozmadan rejimi devam ettirmeye yönlendiriyor. Üstelik sınırsızca, sebze ve protein alarak.
Mesela ben hiç bir zaman düzene koyamadığım günlük otuz dakika yürüyüşü kilo vermenin verdiği motivasyon ile her akşam düzene bağladım. :)
Dukan diyetinde; "ben neler yiyorum, neyi nasıl tüketiyorum" u ayrı bir yazı ile yazmak, bu bahane ile bloguma yeni yazılar eklemek istiyorum ama şimdilik şu kadarını söyleyeyim yeni bir şey icat edemiyorum, daha önceden keşfedilmiş lezzetleri yapıyorum. Örneğin; Nilay'ın blogu;
Mutfak Sırları bu konuda tam bir hazine! :) Sadece Dukan Diyeti üzerine tarifler yazan, bu konuya ciddi kafa yoran hanımların blogları da var ve ben pek çoğunu google reader da izlemeye aldım bile. :)
Dukan diyetinden de geçiyorum, son konumuza; doğum günüme. :)
Bu yıl doğum günüm tüm gün süren etkinlikler ile kutlandı. Gündüz ayrı, gece ayrı mis gibi sofralar kuruldu. Telefonum yine hiç susmadı, mail kutumda tam 476 mesaj vardı!
Gayet şımarıktım anlayacağınız, üstünden bir hafta geçti yeni yeni kendime geliyorum. :)
Yukarıdaki fotoğraf; sabah canım arkadaşlarım için hazırladığım kahvaltı sofrasından. Klasik kahvaltılıkların haricinde, Zeytinyağlı Dolma, Peynirli Dereotlu Muffin ve Çilekli Tart hazırladım.
Selenikomun nefis böreği, Münevver ablamın mis gibi reçelleri ile tam bir doğum günü sofrası haline geldi. :)
Ben ne mi yedim; yağsız ton balığı, lor peyniri, yumurta ve sınırsız çay! :)
Bu güzellikte kendi kendime hazırladığım doğum günü pastası! :)
Beni tanıyanlar bilir, damla sakızlı lezzetlerden pek hoşlanmam hatta direk sevmem bile diyebilirim.
Nasılsa ben yemeyeceğim ve gelen arkadaşlarım çok sevdiği için hem tabanında hem de kremasında damla sakızlı vanilya kullandım. Tadına bakan herkeste çok beğendi.
Dr.Oetker'in damla sakızlı vanilyasını eğer damla sakızı seviyorsanız şiddetle öneririm. Ben seven arkadaşlarım için evde mutlaka bulunduruyorum. :)
Doğum günümde; diyetin dördüncü gününde idim ve hiç kimse o günkü ikramlara dayanamayacağımı düşünüyordu. Bir kişi hariç; Ben. :)
Ne gündüz arkadaşlarımın geldiği kahvaltı sofrasında ne de akşam kurulan zengin açık büfede diyetimin bir gram dışına çıkmadım. Bu sefer gerçekten çok azimliyim, çok. :)
Aslında diyeti bozmayacağıma inanan sadece bendim demek haksızlık olur, bir kişi daha varmış; can dostum Yaso'm. Normalde her buluşmaya, her doğum gününe şahane tasarımlı pastaları ile gelen arkadaşım bana sadece mumdan oluşan bir Dukan Pastası hazırlamıştı. :)))
Koridordan iyi ki doğdun şarkısı ve elindeki tepsiyi görünce, şaşkınlıkla karışık attığım kahkayı görmeliydiniz. :)
Bence bu yıl ki doğum günüme damgasını vuran; bu müthiş Dukan Pasta oldu.!
Ay Allahım! ne kadar iyi geldi yazmak, yazdıkça mutlu oldum, her satırda blogumu ne kadar özlediğimi bir kez daha anladım. Şimdi Müge kaçar, mis gibi taze fasulyesini yemeye gider. :)
Hepinize her zaman olduğu gibi, kocaman öpücükler, sevgiler... :)
Yorumlar
Yorum Gönder